Pazartesi, Temmuz 24, 2017

Van Gogh'un Kargaları

Adam ağır adımlarla sirkin en sevdiği bölümüne geçti. "İşte," dedi kendi kendisine "artık yeni birileriyle tanışabileceğim yerdeyim, koskoca gösterideki en muhteşem, en kalabalık sahne. Birileriyle konuşmanın kesinlikle bana faydalı geleceğini düşünüyorum. Yalnızlık... Elbette en sevdiğim duygu ama hadi ama J, kendine gelmenin vakti artık. Kalk ve gözlerini aç."

Kırmızı perdelerin araladığı parlak zeminde hızlı hızlı yürüdü adam, az ilerisinden gişe görevlisinin sesini işitince yaklaşmanın verdiği heyecanla yüzünde gülümseme belirdi."Lütfen tek tek arkadaşlar, rica ediyorum. Birbirinizi ezmeden. Sirkin bu bölümüne bildiğiniz gibi tek tek girebiliyorsunuz. Aile ve arkadaşlar yan taraftan, lütfen. Yavaş ve sakin." diye sağa sola bağırıyordu görevli, eli yüzü kan ter içerisinde kalmış ve hafif sesi kısılmıştı. Etrafındaki sahne o kadar süslü ve renklerin kullanımındaki uyum o kadar güzeldi ki insan gözlerini kaçırmakta oldukça zorlanıyordu. Kimi kısım lacivertten açık maviye doğru hareket eden devasa dalgalarla donatılmışken bazısı yemyeşil ormanların içerisinde yabani hayatı tasvir eden maketlerle doluydu. Her şey hareket halindeydi; hayvanlar adeta üzerinize koşuyor, ağaçların dalları ise rüzgârdan sağa sola savruluyor gibiydi. Sesleri dahi ayarlamışlardı. Bunların arasından kendisini büyülenmeden kurtararak, en sonunda sırasını alabilmişti adam. Tekrar heyecan bastı. Kalabalığın içerisine karışıp tamamen kaybolmayı o kadar istiyordu ki, bilmediği şeyleri keşfedip, yeni insanlarla tanışma arzusu kalbinde her şeyden çok ağır basıyordu belli ki.

"Beyefendi! Beyefendi! Sizin sıranız lütfen acele edin."

"Niye her zaman bu kadar aceleci olmak zorundasınız ki sanki? Biraz ağırdan alıp, keyfini sürelim." dedi adam gülerek.

"Bugünkü gösterimizin ismi Van Gogh'un Kargaları! Dikkat edin, çok fazla gözlerinizi dikerseniz ısırabilirler. Kalabalıkta fazla dikkat çekmeyin. Hehe, şaka yapıyorum elbette ısırmazlar. Lütfen buyurun."

Adam içeriye adımını atar atmaz etrafındaki gürültüden etkilenmişti. Çığlıklar, tezahüratlar, sevgi sözcükleri, küfürler ve dahası anlaşılmayan bir sürü kelime beyninde oda oda gezerek oturacak yer arıyordu. Henüz büyülenmemek için gözlerini yerden kaldırmaya cesaret edememişti. Şu ana kadar görebildiği tek şey insanların ayakları ve ayakkabılarıydı. Birkaç adım daha sonra gözlerini kaldırdı. Etrafında yüzlerce insan vardı lâkin karanlık yüzünden pek yüzlerini seçemiyordu, yüzüne sırada olduğu zamanki gibi bir gülümseme geldi. "Hemen birileriyle tanışmalıyım." dedi. Yanındaki adama dönerek, "Hey, merhaba. Gösteri nasıl gidiyor?" diye hızla devam etti. Karşısındaki adam sıcakkanlı olacak ki terslemeden cevap verdi ve uzun bir süre -ortalama bir saat- kadar sohbet ettiler. Daha sonra onun yanından ayrılıp başka insanlarla tanıştı ama dikkatini çeken bir şey olmuştu. Şu ana kadar tanıştığı herkes erkekti. "Erkekler ve kadınları ayırmış olamazlar herhalde! Bir dakika yahu! Sırada da kadın veya çocuk yoktu. Sanırım sadece yetişkin erkeklere özel bir gösteri, gerçi şu ana kadar müstehcen bir şey olmadı, neyse göreceğim bakalım. O sırada sahneye kırmızı elbise içerisinde genç bir kadın çıktı ve şöyle dedi kaybolmadan önce, "Evvvveeeet baylar! Van Gogh'un Kargaları ikinci bölümüyle devam ediyor, şimdi aranızdan bir talihli ışıklar içerisinde parlayacak, lütfen korkmayın ve o kişiye yer açın! Şimdi ise hoşçakalııııınnn!"

Bembeyaz ışık ansızın adamın üzerinde belirmişti, etrafındaki herkes hemen çekildi. Alkışlar ve gülüşmeler içerisinde beklemeye koyuldular. Eh, adam doğal olarak çekinmişti. ne yapacağını bilemedi bir süre. Sadece öyle dikeldi. Bir süre sonra alkışlar ve tezahüratlar kesilerek, herkes beklemeye başladı. Sessizlik hakimdi salona. Adamın beklemediği bir anda kafasının sağ tarafına bir şey hızla çarptı. Daha sonra soldan gelip, tekrar çarptı. Şimdiyse karşından süzülerek geliyordu. "Söylesene, kafanda kimseye anlatamadığın şeylerin seni yiyip bitirmesinden zevk mi alıyorsun?" Süzülmeyi bırakıp hızlanarak, adamın kafasının içerisinden geçip karanlığa kayboldu o şey. Anlayamamıştı, hiçbir yeri kanamamıştı veya kafası patlamamıştı. Korkuyla irkildi, ışığın rengini değiştirip tekrar ona doğrultmuşlardı.

Uzaklardan simsiyah bir gölge yaklaşarak tekrar adamın kafasına vurdu, küçük bir çizik ve tekrar. "Söylesene, zihninin neden geceleri daha çok çalıştığını merak ettin mi? Yoksa sana o mu yardım ediyor? Hahahaaaaa, üç güzeli çağırmazsan sonunun ne olacağını hiç mi düşünmedin?" Adam üzerine gelen gölgemsi şeyi tekrar içine gireceği korkusuyla, hızlı bir refleksle yakaladı, karga maketiydi bu. Ellerinde kayboldu.

Gölge tekrar gelmişti, bu sefer ayaklarından vurup yere kapakladı adamı. "Söylesene, bir şeyler yazarken harflerin gözlerinin önünde sürekli yer değiştirdiğinden kimseye bahsettin mi? Yahut senin tek bir kelimeyi dahi doğru yazamadığın halde harflerin senin için anlamlı yerlere kendi kendilerine oturduğundan?" Bu maket tam ona çarpacakken durup, havada sağa sola biçimsizce dönerek salonda ilk tanıştığı adamın şekline büründü ve hızla havada kayboldu.

Şimdi birkaç tanesi aynı anda vücuduna rastgele çarpıyordu, adam tekrar yere kapaklandı. "Söylesene, sana kaç sefer benim birliğime katılmanı teklif etmiştim, hepsini geri çevirdin, neden?" Bu birkaç tane karga gölgesi birleşerek, sivri dişleri ve iğrenç bir yüzü olan yaratığa dönüşmüştü. Kocaman ağzını açıp adama süzülerek adeta onu yutarmış gibi yapıp kayboldu. Tekrar derin bir sessizlik ardından inanılmaz bir uğultu yükselmeye başlamıştı. Etrafındaki herkes bir şeyler söylüyordu. Birkaç tanesini seçebilmişti.

"Seni gerçek bir arkadaş sanmıştım, anlıyor musun? Gerçek bir arkadaş..."

"Benimle yattığın için pişman mısın? Elbette..."

"...kontrolsüz bir şekilde davranıp, kontrolsüzce hareket ediyor, anlıyorum..."

"Neden etrafındaki insanlara bizden bahsetmiyorsun? Neden onlara beni anlatmıyorsun? Hayali olmam kimi korkutucak? Seni mi? Yoksa onları mı? Sen bu hayatta ne kadar gerçeksin ki?"

"Hayatım boyunca hep etki bırakabilmek istedim, anlarsın ya. Etki benim en büyük hedefim."

"Hepimizin irili ufaklı canavarları var lâkin ben şeytanlarla boğuşuyorum."

"Hadi artık! Ahlak çöküntüsünü son raddesine kadar yaşayalım."

"Ooo, sen aynaya bakıp ağlarken, bozulmuş kişiliğinin yansımadan sana gülmesi çok güzel değil miydi?"

"Yettttttteeeeeeeeeeeer!" diye bağırdı adam, ışık kapatılmıştı. Arkasında bir kapı açıldı ve içeri bir adam girdi. "Bayım? Yaklaşık on dakikadır içerideydiniz, kapıyı içeriden kilitlemişsiniz. Açmamız biraz zaman aldı. Lütfen kusura bakmayın, iyi misiniz?" Görevli adamın etrafına baktı, bir düzine ayna kırılmıştı, yerlerde un ufak olmuş parçaları duruyordu.

"Ben Van Gogh'un Kargaları gösterisine gelmiştim, neredeyim acaba?" diye sordu adam

"Burası ayna salonu, değil karga kendinizden başka hiçbir şey göremezsiniz. Salonları karıştırmış olmalısınız."

"Kusura bakmayın, iyiyim." dedi adam ve biraz para uzattı, kırılan aynalar için. Odadan kurtulmak için çıkarken gözü bir parçaya çarptı. Yansıması pis bir şekilde sırıtıp, ağzını oynattı. "Parçalanmış aynaların karşılığı elbette var lâkin parçalanmış bir ruhun karşılığı... İşte bunu elde etmek oldukça zor, oldukça."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder