"Senin varlığının bana güç verdiğini bugün daha iyi anladım." dedi adam, fincanındaki sıvıyı yudumlarken.
"Nasıl bu karara vardın ? Onca zaman, gizliden gizliye beni istemediğini düşünüyordum." diye yanıt verdi diğer ses. Adamın sesinin yanında biraz cılız kalıyordu.
"Bütün o geçen zamanlarda yanımda bir tek sen vardın. Sadece sen destekledin. Arkadaşlarım ve dostlarım... Herkes uzaklaşmıştı lâkin sen, olabildiğince yakındın." Adamın sesi biraz pişmanlıkla çıkıyordu, sanki teslim olmuş gibi.
"Beni dinlemekte oldukça zorluk çektin. Seninle değilmişim gibi davrandın sürekli olarak. Sen beni dışlarken, ben seni benimsemiştim."
"Evet, haklısın. Geçmişi boşver şimdi. Artık beraberiz, yalnızız."
"Geçmiş. Hatırlıyor musun ¿ Lamina'yı severken yanıldığını söylemiştim. Doğal olarak karşı çıktın, sonra seni terk etmemi söyledin. Benim sana söylediğim gerçekler karşısında, onun yalanlarını seçmiştin. Süslü sözler insanların hoşuna gidiyor. Büyük bir çoğunluk öldüğünde bir şans verseler eğer, altın tabuta girmek ister. O zaman dah, açgözlüsünüz. Farkında değilsiniz. Hayır, cidden farkında değilsiniz. İnsanları değil, yaşattıkları duyguları seviyorsunuz."
"Neden bana yardım etmeye çalışıyorsun ?" dedi adam hüzünlü bir sesle.
"Çünkü, çünkü buna ihtiyacın var ve ben seni seçtim. Seni sen yapan şey benim. Kendine ait herşeyi kaybettiğinde, o gece ben kaldırdım seni. Seni ben ağlatıyorum, ben mutlu ediyorum, ben seviyorum, sürekli ben yanındayım, benimle birlikte gülüyorsun. Ben senim, sen de ben. Yalnızken nasıl mutlu olabileceğini ben öğrettim, hatırlasan ya! İnsanların zayıf noktalarını ben gösterdim, onları neden sevmemen gerektiğini de ben gösterdim, en azından düşünemeyenlerden, aklını kullanamayanlardan ve bunların hepsinin karşılığında sadece tek şey istiyorum; tamamen birlikte olmayı, benim için maskeyi takmalısın."
Adam kendisine haz veren şehrin manzarasını bırakıp hemen arkasındaki dolaba yöneldi. Çekmeceyi açıp, maskeyi aldı. "Hadi, tak onu." dedi arkasındaki ses. Masaya ilerledi, piposundan çekti ve dumanlar havaya karışırken, "Teslimiyet." dedi ve maskeyi zarif hatlı yüzüne taktı.
"Çünkü, çünkü buna ihtiyacın var ve ben seni seçtim. Seni sen yapan şey benim. Kendine ait herşeyi kaybettiğinde, o gece ben kaldırdım seni. Seni ben ağlatıyorum, ben mutlu ediyorum, ben seviyorum, sürekli ben yanındayım, benimle birlikte gülüyorsun. Ben senim, sen de ben. Yalnızken nasıl mutlu olabileceğini ben öğrettim, hatırlasan ya! İnsanların zayıf noktalarını ben gösterdim, onları neden sevmemen gerektiğini de ben gösterdim, en azından düşünemeyenlerden, aklını kullanamayanlardan ve bunların hepsinin karşılığında sadece tek şey istiyorum; tamamen birlikte olmayı, benim için maskeyi takmalısın."
Adam kendisine haz veren şehrin manzarasını bırakıp hemen arkasındaki dolaba yöneldi. Çekmeceyi açıp, maskeyi aldı. "Hadi, tak onu." dedi arkasındaki ses. Masaya ilerledi, piposundan çekti ve dumanlar havaya karışırken, "Teslimiyet." dedi ve maskeyi zarif hatlı yüzüne taktı.
Acı bir his kollarından, ayaklarından vücuduna doğru yayılmaya başladı, dayanamayıp yere düştü ve kıvranmaya başladı. Yanıyordu; tüm damarları, kasları sonra organları. Bu acı dayanılmaz bir hâl aldığında elleriyle maskeyi çıkarmaya koyuldu lâkin maske yüzünde yoktu. Sanki yüzünde eriyip gitmişti. "Aynen öyle oldu." dedi arkadaki ses. "Maske yüzünle birleşti. İşte şu an tam olarak sen ben, ben sen olduk. Kalk hadi, acı geçecek şimdi, dışarıya bak, benim gibi göreceksin."
Adam ayağa kalktı, acı geçmişti, dışarıya bakmak için cama doğru gitti. Dışarıya bakmadan önce konuştuğu şeyi görmek için odasına baktı, duvarlar simsiyahtı, birşeyler kol gibi yapışmıştı ve tam ortada o şey vardı. Kolların birleştiği yerde. İğrenç diye düşündü adam.
Cama yöneldi ve aşağı baktı; insanlar yoktu. Odasındaki şeyler, hareket eden iskeletlere bağlanmış bir şekilde yürüyorlardı. Hepsi kapkaraydı. "Orada beyaza ait hiçbir şey yok." dedi odadaki şey.
"Bir dakika, bir tane var, evet ama oldukça uzakta." diye karşılık verdi adam. Bunun üzerine odadaki şey gülümsedi ve şöyle dedi: "Evet... Oldukça uzakta."
Adam ayağa kalktı, acı geçmişti, dışarıya bakmak için cama doğru gitti. Dışarıya bakmadan önce konuştuğu şeyi görmek için odasına baktı, duvarlar simsiyahtı, birşeyler kol gibi yapışmıştı ve tam ortada o şey vardı. Kolların birleştiği yerde. İğrenç diye düşündü adam.
Cama yöneldi ve aşağı baktı; insanlar yoktu. Odasındaki şeyler, hareket eden iskeletlere bağlanmış bir şekilde yürüyorlardı. Hepsi kapkaraydı. "Orada beyaza ait hiçbir şey yok." dedi odadaki şey.
"Bir dakika, bir tane var, evet ama oldukça uzakta." diye karşılık verdi adam. Bunun üzerine odadaki şey gülümsedi ve şöyle dedi: "Evet... Oldukça uzakta."