Cuma, Haziran 29, 2012

Çıralı-Yanartaş

Rezerve edilmiştir, ölüp düşmezsek düzenlecek.
Ali'den fotoğrafları bir alabilsem, düzenleyeceğim ama alamadım henüz.

----------------------------------------------

Sonunda yahu. Dün gece aldım fotoğrafları.

----------------------------------------------

   Yahu şimdi Çıralı'da ne yaptık ki biz ? Unuttum galiba ya. Ufaktan başlayayım, sonrası gelir sanırım. Klasik, daha önce yaptığımız gibi otogarda buluştuk. -Öncelikle ben Gezginler'i kurduğum zaman bir anda bu kadar katılım olacağını tahmin etmemiştim, ufaktan insanlar duyar, çoğalırız diye düşünüyordum ama öyle olmadı. Ne zaman ki Ali ile Phaselis'e gittik ve burada fotoğrafları ve yazıyı yayınladık işte o vakit beklenmedik tepkiler geldi. ''Vay, bizsiz mi gidiyorsunuz ?'' İşte efendime söyleyeyim: ''Bundan sonra bizde geleceğiz.'' vesaire tarzında. Evet, bir bakıma istediğim şey buydu ama hızlı oldu sanki. Bu hafta Olimpos'a gidiyoruz, yedi kişinin katılımı var, Olimpos'un adından mıdır nedir anlamadım gitti.- Neyse işte, tam hatırlayamadığım için hızlı geçeceğim.

   Çıralı'ya geldiğiniz vakit aşağı inmek zorundasınız, yani otobüsler sizi anayolda bırakıyor sadece, oradan aşağı giden dolmuşlara biniyorsunuz. Yani bildiğiniz soygunculuk. 15 lira civarında para harcıyorsunuz sırf sahile inmek için. Eh, paradan mükemmel kesimi plânladığımız için otostopa başvuruyoruz beş kişi. Tabi Ali'den yine -abi bırakın binelim, beş lira vereceğiz altı üstü, canımızdan önemli mi ?- nidaları yükseliyor. Hayatımda bu kadar para harcama heveslisi bir insan daha görmedim. Hemen işin kolayına kaçıyor. Bir de kalabalık olunca birisinin duracağına pek umudu yok takımın. Bende birilerinin elbet duracağını bildiğim için sürekli oyalıyorum onları. Biraz daha, biraz daha, biraz daha yürüyelim abi zaten onca yol yürüdük, yürürüz daha diye diye diye diye diye bir tane minibüs durduuuuu! Bu sabır varya, dünyanın en güzel şeylerinden bir tanesi. Duran minibüsteki abinin işi zaten oymuş halbuki, yukarıdan milleti toplayıp, sahile bırakıyormuş ama akşam mesaisi olmadığı için sağolsun yardım etti.

   Sonra işte, indik. Sahile yakın bir marketten almamız gerekenleri aldık. İlkbahar'da burada olduğum için, bir yerden de bana güveniyorlar. Nereye gideceğimizi, nereye çadır kuracağımızı, ateş yakıp yakamayacağımızı falan soruyorlar sürekli. Velhasıl baharda çadır kurduğumuz, Alman kankalarımızla:

Bahardan kalma...
toplanıp kahve içtiğimiz, iki çift lâf ettiğimiz mekâna çadırı kurduk. Çıralı'nın gecesi bambaşka! Arkadaşlar orada sahilde şezlongun üzerinde geçen mükemmel gecenin verdiği tatminlik duygusunu anlatamam. Gökyüzü gözlerinizin önüne yıldızlarıyla birlikte serilmiş. Hele onların kaymalarını izlemek, anlatamıyorum ya, gözünüzün alabildiğine yıldız. Muazzamdı.














Onur'un levitasyon denemeleri esnasında...















    Yanartaş'a çıktık ama pek numarası yok. Tabi öğle saatlerinde yaklaşık bir kilometrelik tırmanışın yorgunluğuyla tadı alamamış olabiliriz. Muhtemelen gece çok daha güzel oluyordur, manzara bakımından. Taşlar öylece yanıyor kendiliğinden. +4 Lira kesiliyor girişte. :D Paraları alan abiyle pazarlık sonucu iki kişiyi beleş geçirtmiştik. :D 

   Gece deniz sefamızı yaptık, öğlende bir iki kişi girdi, zevkliydi yani ya. Altın kural şu: -takım hâlinde gidildiği vakit- Muhakkak sözü baskın bir kişi olmak zorunda, insanoğlu yönlendirilmeyi seviyor. Eğer yoksa işler sarpa sarar, herkes kafasına göre ve kolaya kaçar. Ciddi anlamda sözü baskın insan gerekiyor.

   Buradan dönüşümüz üç otostopla oldu; ilki Çıralı'dan anayola çıkarken üç km yürüyüşün ardından bir BMC'ydi. dört kişiye -Ramazan öğlen gitmişti, o bakımdan dört kişi- duran olmuyor kolay kolay. Korku, küçüklük falan. BMC'nin önüne atlayıp abi senin kesin alman naralarını yankılattık orada. BMC'leri bilirsiniz arka kasa açıktır, geçtik arkaya orada da yaklaşık beş kişi vardı sanırım. İkisi otostopmuş, yolda bir otostopçu daha aldılar. :D Bu tarz tatillerde tadı damağınızda kalan anılar bunlar oluyor hep. Sonra bir tane Chevrolet Spark durdu. Ulan zaten araba minnacık, arkası iki kişilik, dört kişi kucak kucağa geçtik arabaya. Muhabbet güzel, sevgililer durmuştu. Gerçi kadının yaşı oldukça büyük gibiydi ama. :D Neyse işte dediğim muhabbet ilerledikçe bunlar açılıyor; efendime söyleyeyim, her gün Olimpos'a gelmelerimi dersiniz, kokain kullanmaları mı dersiniz, hepsini anlattılar. Arabayı kullanan çocuk sanırım dokuzdu, dokuz defa arkadaşlarının ehliyetini kaptırmış, ehliyetim yanımda değil, numarasını vereyim diyormuş sürekli. Arkadaşlarının ehliyetinin numarasını söylüyor falan. Zaten salladığı çok belli, bizde adam almış bari ayıp olmasın gülelim katılalım diye onaylıyoruz sürekli. :D Sonunda çevirmenin olduğu yere geldi, durdu, indik, ayrıldık onlardan. :D En sonuncusu kırk beş yaşında bir abiydi. Fiat'ın güzel bir modeli. Abinin muhabbeti de çok güzel, kendisi de çok güzel. Otostopçuların yanından önce geçerim, bir yüzlerine, giyinişlerine bakarım sonra dururum demişti. Siyaset, futbol, müzik lâf lâfı açtı, yahu bir de Kemer yolu üzerinde artık trafik olmaya başladı, iki-üç kilometre mi ne kuyruk oluyor. Tin tin tin tin ilerliyorsunuz.

   Diyeceğim o dur ki; bir yazının daha sonuna geldik, hepinize iyi günler. Adrasan yazısına geçeyim ben.

Son olarak gezgin arkadaşlarım; bu anıların kıymetini bilin, kişiliğiniz gerçekten etkileniyor, sürekli eleştirmekten vazgeçin. Gandalf'ın Frodo'ya dediği gibi:''Bu dünyada kötülüğün dışında hareket eden güçlerde var Frodo.'' Elbette birçok yanlışla karşılaşacağız, karşılaşıyoruz ama işte sabır bu yüzden önemli bir his. Bunun da kıymetini bilmek gerekiyor. Misal, Yanartaş'a çıkarken karşılaştığımız şirin bir ailenin küçük kızlarının fotoğrafını çekmiştim, az önce Murat Abi'ye-karşılaştığımız ailede baba oluyor tabi kendisi- bu fotoğrafları gönderdim. Çok çok teşekkür etti, minnettarlığını belirtti. Hoş işte.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder