Pazartesi, Haziran 18, 2012

Dağılıyoruz

   Bu ülke artık birlik olmaktan çıktı; din, dil, ırk vesaire. Hani öyle anlar geliyor ki, daha ne kadar yozlaşabilir insanlar diyorsunuz, elli-altmış yaşlarına gelip halâ genç kızları dikizleyenler mi dersiniz, daha 11-12 yaşlarında olup elinde cep telefonları, erkek arkadaşlarıyla mesajlaşan kızlar mı dersiniz... Artık bunun gibi olaylar çevrenin genelinde çok çok normal karşılanıyor, kimse onlara: ''Daha dur bakalım, sen kaç yaşındasın ki elinde telefon mesajlaşıyorsun ?'' ya da ''Ulan baktığın kız yaşında torunun var, yaptığına bak'' demiyor. Bunların her biri genel plânın bir parçası olmalı. Klasik taktik; böl, parçala, yönet. Diğer islam ülkerinde yapıldığı gibi. Demokrasi diyorlar hatta.

   Neyse bakın, bu küçük insanların ileride anne ve baba olduklarını hayal edin. Sonra oturma odalarımızda duran o lanetli kutuyu. Size sözde yeni dünyalar sunan lanetli kutuyu, orada gördüğünüz ve film bu ya, ne olacak ki dediğiniz olaylar varya, işte oradan geçen her şey gerçekleşecek, hem de çok yakın bir gelecekte. İşte bu yeni anne, baba olmuşlar varya, onlarda evlatlarını böyle yetiştirecekler; çünkü böyle gördüler. Ve bu ülke mermiyle, füzeyle değil, içten bölünecek, sinsi bir şekilde, dayatmalarla. Çünkü insanların düşüncelerine hükmediyorlar. Hayallerini çalıp, onları çalışmaya, ailesine bakmaya ve sözde mutlu olmaya itiyorlar. Haftanın yedi günü içerisinde neden insanlar pazar gününü iple çeker ? Tatil ? O işin görünen kısmı, biraz daha dibe inmek gerekiyor cevabı için; insanlar mutlu olmayı özlüyorlar. Neden artık genel olarak   birbirimizle çatışma halindeyiz ? Neden televizyonda söylenenlerin çoğunu sorgusuz sualsiz kabul edebilirken birbirimize kolay kolay inanmıyoruz ? Düşünün, evli bir çift yan yanayken dahi karşılıklı konuşmak yerine onu açıp vakit ''dolduruyor.' Abiler ve kardeşler, dayılar ve teyzeler... Neredeyse herkes. Birbirimize bakıp içten gülümseyecek kadar yakınken, onu daha çok görüyoruz. Yani eşimizi, sevgilimizi, arkadaşımızı izlemekten çok, onu izliyoruz. Ha burada ben izlemiyor olabilirim, sen de izlemiyor olabilirsin lâkin geri kalanı böyle değil, elinden geldiğince karşındakini uyar. Ailenle ve arkadaşlarınla sohbet et. Sık sık. Eline para geçtiğinde mutlu olmana gerek yok veya seni güldürecek, mutlu edecek şeyleri bekleme.

  Aynı zamanda şunu da yap; başına gelen en kötü şeyi düşün. Anneni veya babanı kaybetmiş olabilirsin, kardeşini veya abini. Hatta hiçbir şeye değişemeyeceğin eşini ve sevgilini, belki bebeğini... Sonra üzül ve ağlayabildiğin kadar ağla; çünkü elinde olmadan mecburen ağlayacaksın. Sen insansın ve duygularla beslenirsin, seni hayata bağlayan şeyler bunlar; ama bunların hepsinden önce yapman gereken şey ne biliyor musun ? Hayatına dair bir amaç edinmen. Bu amaçtan kastım şu değil:''Evim, arabam, güzel karım, yakışıklı kocam, iyi bir evladım, bol param olsun.'' Bu bir amaç değildir hatta aynı zamanda hayalde değildir. Bunların hepsi senin üzerinde uygulanmış ve böyle düşünüyorsan başarıya ulaşmış dayatmalardır. O evindeki küçük renkli kutu varya, bunları sana yapan o. Çık bak sokağa, sonra insanlara sor, büyük bir çoğunluktan bu veya buna yakın yani sonucunda bu mantığa çıkacak olan yanıtlar alacaksın. Bu büyük bir çoğunluğun düşüncesi aynı yola çıkıyorsa, vardır bir yamuk değil mi ? Düşünceler aynı sonuçta. İşte sana sundukları bu düşünceler renkli kutunun dayatmalarıdır. Sana yakışıklıyı ve güzeli iyi olarak gösterir, artık o saatten sonra çirkin olarak nitelendirdiğin insanları otomatik olarak kötü düşünürsün.

  Neyse, insan olduğunu unutma. Bir amaç edin, yukarıda bahsettiğim şekilde değil, kendi düşüncelerini elde et. Böylece geri kalanlardan farkını anlayabilirsin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder